9 Ekim 2008 Perşembe

DESEK Kİ, İKİ SERSERİ ROMANTİK'E DAİR



Kısa bir ara...

Zihnimin öylesine yoğun olması, her bir köşesinden düşüncelerin birbirine çarparak yuvarlanması nedeni... Yepyeni bir yerde yaşamaya, yoğunluğa, insanlara alışmak... Alışmaya alışmak bir de... Bunun gibi şeyler. Ya da zihnimden aynı anda apayrı yönlere doğru uzaklaşan sıra sıra trenler gibi düşünceler... Toparlayamadım; hangi birine doğru yöneleceğimi bilemedim açıkçası...

Önceki yazımı ona ithafen bitirmiştim; şimdi gene ona ithafen başlamak istiyorum. Gecen dolu dolu sekiz gün içinde Budapeste'yi onunla yeniden keşfettim; söz vermiştim: "Birlikte..." diye... Sözümüzü yerine getirdik, keyifle, tatmadığımız bir heyecanla; iki çocuk oradan oraya koşturarak; iki yetişkin meraklı gözlerle tabanımızda kuvvetle ya da yıllara yenik düşmeyen iki serseri romantik ruhla... her adımımızın farkında olmak, yorgunluktan ayakta duramayana değin her sokağın tadına bakmak, Tuna'nın aktığı her yöne seğirmek, parklarda soluklanmak, Ada'da binlerce turuncu-sarı yapraklarıyla bizi kendimizden geçiren ağaçların altında, banklarda öylece sımsıkıca oturmak, üşümek ama üşümemek de... Geceleyin ayazda kafamızı şirin bir kafe-bar'a sokup "hah tamam işte!" diyerek içkilerimizi yudumlamak; yudumlarken çok eğlenmek, çok gülmek... Beni nasıl güldürdüğünü yine keşfetmek! Sonra... hafif sarhoş bir şekilde Budapeste siluletinin içinde kaybolmak; demli sıcacık bir bardak çayın içinde eriyen şeker tadında bir kaybolma bu; onun esrikliği... hâlâ sürüyor...

Biraz kişisel bir yazı oldu farkındayım... ama zihminden yola çıkan tren şimdi bu istasyonda durdu sanırım; durması gerekiyordu çünkü. İçten bir teşekkür için :-)

Daha sonra Budapeste'nin yaşlı teyzelerinden ve yaşlı amcalarından... bahsedecegim size....Okulumdan da...arkadaşlarımdan da...