22 Ağustos 2011 Pazartesi

Britanya'nın kara sevdalısı

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalEklerDetayV3&ArticleID=1027821&Date=22.08.2011&CategoryID=40

06/11/2010
Yazı Boyutu
Büyük
Küçük

20 ve 21. yüzyılda yaşanan acıları, yalnızlığı, inancını yitirip ne nesne ne de özne olabilmeyi başaran, kendine sürgün insanları anlatan öyküler

Britanya'nın kara sevdalısı

İLLÜSTRASYON: YÜKSEL DOĞRU

Britanya kısa öyküleri çok geniş bir yazar yelpazesine sahip olup modernitenin yıkıcılığından modernist sonrası zaman, mekân ve özne kavramına, sömürgeci söylemde özneleşme çabasından duyuların ve özellikle duyuların içinde konuşlandığı beden politikalarına, erkeklik krizinden yaratıcı dişil güce değin pek çok sorunu öznelden genele doğru açarak iletir okurlara. Kısa öykünün çok kesin hatlarla tanımını ve ortaya çıkış biçimini belli bir şablona oturtmaya çalışmak günümüzde mutlak ve dolaysız hakikati arama çabasının insanda bıraktığı o beyhude ve hüzünlü hisse benzer. Bununla birlikte Adorno, ‘Minima Moralia’nın sunuşunda şöyle der: “Yaşamın en dolaysız hakikatini anlamak isteyen kişi, onun yabancılaşmış biçimini incelemek, bireysel varoluşu en gizli, en gözden ırak noktalarında bile belirleyen nesnel güçleri araştırmak zorundadır.” Adorno’nun sözünü ettiği bu nesnel güçler -gerçekte egemen toplumun dayattığı kurallar ve insanın kendi hayatının öznesi haline gelememesine neden olan her tür sınırlama- özellikle modernist yazın içinde öznel bir kimlik de kazanarak yirminci ve yirmi birinci yüzyılın çoğu kez kendini olumlamayan muğlâk yaşamsal döngüsünü ve bireysel-ruhsal yarılmalarını çözümleyerek bunların ötesine geçmek için güçlü bir araçtır.

Modernizmin etkisi
Bu bağlamda yazın ve özellikle tür olarak kısa öykü, Adorno’nun bize sunmuş olduğu bireysel varoluşun arkasında duran ve hatta onu tıkayan güçlerin daha farklı ve yeni ufuklara açılmasında da son derece etkilidir. Bu durumun en incelikli örneğini oluşturan Britanya kısa öyküleri çok geniş bir yazar yelpazesine sahip olup modernitenin yıkıcılığından modernist sonrası zaman, mekân ve özne kavramına, sömürgeci söylem ve sonrasında özneleşme çabasından duyuların ve özellikle duyuların içinde konuşlandığı beden politikalarına, erkeklik krizinden yaratıcı dişil güce değin pek çok sorunu öznelden genele doğru açarak iletir okurlara. Bu anlamda Britanya’ya sıkı sıkıya bağlı, hatta Britanya’ya kara sevdalı bir tür diyebiliriz kısa öyküye. Lale Akalın ve Esra Melikoğlu’nun derlediği ‘Britanya Edebiyatından Öyküler’ derinlemesine bir antoloji niteliğinde.
Kitabın içindekiler 20 ve 21. yüzyılda yaşanan sarsıntıları, acıları, yıkımları, yalnızlığı, inancını yitirip ne nesne ne de tam özne olabilmeyi başaran, kendine sürgün insanları anlatan öykülerdir gerçekte. Metinler, dönem(ler)in kültürel ve tarihsel gelişimine de elbette koşutluk göstererek ilerler; ancak derlemedeki her Britanyalı yazar, öncelikli olarak modernizm etkisi altında D.H. Lawrence sonra sırasıyla Katherine Mansfield, Virginia Woolf, Jean Rhys, Frank O’Connor, Elizabeth Bowen, Doris Lessing, Dylan Thomas, Alan Silitoe, Ian McEwan, Jane Gardam, Angela Carter, Kazuo Ishiguro, Beryl Bainbridge, Penelope Fitzgerald, John Fuller, Salman Rushdie, Hanif Kureishi, A.S. Byatt, farklı biçim ve temalarla karşımıza çıkar. Böylece on dokuz Britanyalı öykücünün kaleminden çıkan metinler bütüncül bir yıkımdan -birinci ve ikinci dünya savaşının izleri- ve kargaşadan eğretilemeli de olsa bir anlam çıkarma çabası içine girer; dahası kurguda oyunbaz ve ironik yolları keşfederek 20 ve 21. yüzyılın tek tip yaşam hakikatini, geleneksel toplumsal (kadın-erkek, akıl-beden, kültür-doğa) ikili karşıtlıkları ve kurguları da sorunsallaştırır.
Kitaptaki öykülerde böylesi bir yaşam hakikatin sorunsallaştırılmasından hemen önce Melikoğlu’nun kaleme aldığı Öykünün Kuzey Rüzgârı adlı giriş niteliğindeki bölüm, kısa öykünün ilk başta değindiğimiz ele avuca gelmekte zorlu tanımını, kuramsal arka planını, Britanya’daki geçmişini, derleme içindeki metinlerin özelliklerini ve yazarların dayanak noktalarını özetlemenin de ötesine geçerek güçlü bir tahlil sunar bize. İlkin temel soru ‘kısa öykü nedir’den yola çıkarak çeşitli edebiyat kuramcıların ve yazın insanlarının görüşleri aktarılır. Bunların içinde kısa öykü tek bir oturuşta okunabilendir ve metin etkisinin bütünselliğini tamamıyla koruduğu bir durum içerir. Roman yazarının metinde hayat verdiği sözcük ve karakterlerde ise daha seçici davranmalıdır kısa öykü yazarı. Dahası kısa ve öz yazmak isterken derinliliğini yitirmemelidir metin.

Geçmişi yeniden kazanma çabası
Doris Lessing, yazarların her türlü kültürel ve toplumsal sınırlara, baskılara karşı gelmesine inanan bir yazar. Derlemedeki Yaşlı Şef Mışlanga öyküsü sömürgecilik sonrası bakış açısıyla Afrika’da babasının çiftliğinde yaşayan ve ırk ayrımcılığını sorgulayan beyaz genç bir kadını anlatır. Etnisite, ırk ve ayrımcılık izleğini beyaz bir genç kadın üzerinden veren Lessing, egemen kültürün dayatmalarına karşı çok-sesli bir arayışın, önyargılardan arınmış ve geçmişin farklı bir öznelliğine doğru ilerleyen bir temsilin taşıyıcısı konumuna gelir. Jean Rhys’in Kokteyl Hazırlarken öyküsüyse sömürgeci ülkelerin hedefi Jamaika’da yaşayan İngiliz kökenli genç bir kadının yaşamından kesitler sunar bize.
‘Britanya Edebiyatından Öyküler’de de feminist edebiyat eleştirisi pratiğinde göze çarpan çok önemli üç isme yer verilir: Angela Carter (Kurtadam), Katherine Mansfield (Merhum Albay’ın Kızları) ve Virgina Woolf (Yeni Elbise). İlkin eril dilinin fallus merkezli, doğrusal ve kadın-erkek, zihin-beden, doğa-kültür gibi ikili karşıtlıklar içeren hiyerarşik yapısını bozguna uğratan Carter’ın öyküsü karşımıza çıkar. Kurtadam, çocukluğumuzun saf Kırmızı Başlıklı Kız masalının güçlü bir eğretilemeyle yeniden yazımıdır. Öyküdeki Kırmızı Başlıklı Kız, gerçekte nicedir ‘masumiyet’ini kaybetmiştir ve kuzu postundaki kurdun ta kendisidir. Fallik bir sembol olan bıçağı da ustaca kullanan ve kendi anneannesini mideye indirip bütün kadınlık-erkeklik kurguları altüst ederek böylesi bir fırsatçılıkla refah içinde yaşayan da gene kızın kendisidir.

Babamın öleli bir hafta oldu
Bol mizah, ironi ve feminist bakış açısıyla yazılan Kurtadam dünyanın olumsuz şartlarını gözler önüne sererken yazındaki geleneksel eril fanteziyi de altüst etmiş olur. Mansfield’ın Merhum Albay’ın Kızları öyküsü, ataerkil baskıdan ancak babalarının ölümüyle sıyrılmaya çalışan iki kız kardeşi anlatır. Babalarının ölümü için kıyasıya cezalandırılacakları düşüncesiyle kıvransalar da, sessizliklerinin en nihayetinde nasıl bir haykırışa dönüşeceği üzerine güçlü ipuçları verir öykü bize: “Babam öleli bir hafta oldu… Laternadan kıpır kıpır nota kabarcıkları, muhteşem bir fıskiye gibi kabardı… Güneş ışığı pencereden içeri bastırıyordu…” Woolf’un Yeni Elbise adlı öyküsü ‘Mrs. Dalloway’ ile ilintili olsa da ondan bağımsız bir metindir. Gene bilinç akışıyla yazılan ve karakterlerin kendi bilinçlerinde hapsolmasıyla süre giden öyküde Clarissa Dalloway’in partisine katılan Mabel öne çıkar. Burada Mabel’ın hem kendine hem de savaş sonrası içinde bulunduğu sahte topluma, yüzeysel insanlara yabancılaşmasına tanık oluruz. Öykünün içinde yer alan ayna imgesi, Mabel’ın sürekli aynada kendini görmesi onun hem sınıf bilincine, hem toplumdan daha bağımsız, özellikle ataerkil toplumun kadına biçtiği rollerin uzağına düşen bir öznellik inşa etme çabasına götürür bizi.
‘Britanya Edebiyatından Öyküler’de uzunca çözümlemeler gerektiren birçok incelikli öykü ve yazar bulunur. Ancak derlemedeki bütün yazarların ve öykülerin ortak noktasıysa, Melikoğlu’nun ‘Öykünün Kuzey Rüzgârı’nda değindiği gibi, modern dönem ve modern dönem sonrasında toplumun hakikatleri yansıtmadığı, Tanrı gibi lider figürlerin artık bir söylenceden öteye gidemediği, mutlak hakikate erişmenin imkânsız olduğu, yıkımdan sonra öznenin daha farklı bir platformda konuşlanmaya başladığı ve tek tip gerçeğin yerine çoğul gerçeklerin kabul gördüğüdür gerçekte. Dolayısıyla ayrıcalıklı Britanya öykücülüğü üzerinden günümüz yazın dinamiklerinin arka planını kavramak, kısa öykünün anlatım biçimi açısından esnekliğini ve sunduğu imkânları anlamak ve gerçekte modern İngiliz kısa öykü tarihçesine ayrıntılı biçimde göz atmak için son derece dikkate değer bir antoloji ‘Britanya Edebiyatından Öyküler’.

BRİTANYA EDEBİYATINDAN ÖYKÜLER
Hazırlayan ve
çeviren: Lale Akalın,
Esre Melikoğlu
Notos Kitap, 2010
335 sayfa, 23 TL.






Hiç yorum yok: