John Gower
Bir gün öğleden sonra kadın eviyede bluzunu yıkarken bahçenin ucunda sessizce durmakta olan beyaz bir at görür. Şaşkınlıkla ata bakakalır. Ellerini önlüğüne kurulayarak arka kapıdan çıkar ve küçük patikadan aşağıya doğru yürür.
Kadın, uzun otların arasında adımlarını atarken at hiç rahatsız olmamış gibi görünür. Kuyruğunu hışırdatarak sallar. Kadın elini ona uzatarak yumuşak bir sesle, “Merhaba ahbap,” der. Atın kaslı yanağına eliyle hafifçe vurur. At bir toynağını yere vurur, kadının kır saçlarını koklar. Kadın, atın mavili kahverengili göz bebeğinde kendi yansımasını görür; parmaklarını atın burun deliklerine sokar. Otların üzerinden rüzgârın düşürdüğü bir elmayı alır ve avucunun içinde ata doğru uzatır. At yaşlı bir adam gibi dişlerini göstererek elmayı alır. İki hart hurt, elma yok olur. Atın dudakları kadının eline sürter, kadın güler, başka bir elma daha alır ve elmayı gene aynı şekilde ata verir. Sonra arkasını dönerek eve geri döner.
Bir dakika sonra kadın tekrar görünür. Bir kolu dolu kova taşıdığı için gergindir, diğer koluyla arkasında bir şey saklıyordur.
Kovayı atın ayaklarının dibine yerleştirir. At uzun başını eğer, dilini gürültüyle şapırdatarak suyu içmeye başlar. “Sahibin nerede senin bakalım?” diye mırıldanır kadın, “Ha?” Sonra ipi atın boynuna dikkatle kaydırarak geçirir, ucunu yakındaki bir ağaca sıkı sıkı bağlar.
Bay Bolger bu atı daha geçen hafta satın aldığını söyler. At, ona beladan başka bir şey getirmemiştir. Başıyla pencereden dışarıya doğru bir hareket yapar. O atın aşağıda otlayan yaratık olduğuna inanmazdınız, der. Kadın Bay Bolger’a bir bardak çay koyar.
Dışarıyı seyrederek otururlar.
Kadın, bahçesi için özür diller. Kocası öldüğünden bu yana hemen hemen hiç…
Bay Bolger boğazını temizler. Birkaç narin kırmızı gül akşam rüzgârında közler gibi parıldamaktadır.
At zaman zaman kulaklarını oynatarak başını kaldırır ve arkasına bakar. Gitmek için acelesi yokmuş gibidir.
Bay Bolger atı götürdüğüne kadın hüzünlenir. Bahçe gözüne bomboş görünür. Kova, ağacın altında terk edilmiş olarak durur, uzun otlar da üstüne basılmış samanlar gibi yassılmıştır.
Kadın bluzunu dışarıya asar, hafif bir akşam yemeği hazırlamak üzere içeriye girer.
Bir tarlakuşu öter.
Kadın, kocaman evin bütün sessizliğinin üzerinde örüldüğünü hissederek mutfakta öylece oturur…
Gece. Kadın, odasında uykusundadır. Rüyasında atı görür. At gene bahçede durmaktadır. Bu, onun eve gelmiş olan kocasıdır. Kocası ona bir şeyler söyler; kadın onun ne dediğini anlamasa da ne istediğini ve neden geldiğini bilir. Kadının sırtına binmesiyle birlikte at dört nala koşarak kadını küçük bahçeden dışarıya çıkarır, tarlaların içine doğru götürür. Kadın heyecandan tir tir titreyerek, yüzünde rüzgârı hissederek atın beyaz yelesine sıkı sıkı sarılır. At, gittikçe hızlı, daha hızlı dört nala koşar, toynaklarının güm güm sesi sessizliğe karışıncaya kadar çitlerin, çalıların sonra da kocaman ağaçların, evlerin üzerinden atlar. İkisi birlikte yükseklerde, yalnız başlarına uçarlar. Kadın, atın güzel vücudunu bacaklarının arasında sıkıştırır, atın kulaklarının arkasını öper, ısırır ve bir genç kız gibi kahkahalarla güler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder