26 Şubat 2009 Perşembe

Eşekarısı-Yurdanur Hocam'dan...

Eşekarısı

Yurdanur Salman


Eşekarısı zehirli iğnesini uzun zamandır kimseye ya da hiçbir şeye batırmadı. Bu nedenle içinde çok zehir biriktiğini tahmin edebilirsiniz. Bu kez işe giriştiğinde çevreye, bu arada size de biraz zehir sıçrarsa, bunun nedenini biliyorsunuz. Ayrıca dil, öykünme, yineleme, hızlı düşünme, kayma, sürçme, dolaşma gibi nedenlerle kaçak yaptığından, hepimize –bir katre de olsa– zehir düşmesi kaçınılmaz görünüyor. Ama biliyoruz, birazcık zehir bazen pan-zehir de olabilir. Haydi bakalım, şimdi zehir başına!Söz konusu muz olunca, bu maymunlar kendilerini tutamıyorlar... Biliyorsunuz, muzlar sık sık söze konu olurlar. Belgesellerde de, maymunların beslenmeleri açısından muzlardan söz etmek kaçınılmaz gibidir. İşte söz konusu muzlardan biri olunca –olgunlaşınca diye anlayınız, sözdizimsel olarak başka türlü anlamanıza izin verilemez– maymunlar kendilerini tutamıyorlar. Yani, maymunların denetim düzeneği, söz konu muz olgunlaşınca işlemez oluyor, değil mi? Belki de değil. Anlatılmak istenen, muz söz konusu olunca – muzu düşünecek olursak/muzu göz önüne ya da ağız önüne aldığımız zaman – maymunlar kendilerini tutamıyorlar. Eh, biz de dilimizi tutamıyoruz... Maymundan geldiğimiz çok belli değil mi?....ekonomimiz olsun, .... dış ülkelerle ilişkilerimiz olsun .... hamdolsun .... çok iyi durumda... Konuşmacı birşeyleri fena halde oluşturmaya çalışıyor. . . Oluşturduğunu sanarak ya da buna inanarak arada bir de birilerine hamdediyor. Ama iyi duruma getirdiği şeylerin bir listesini yapıyorsa, “Hamdi olsun”u ulamayla söylüyor da olamaz mı? Hangisi olursa olsun, bu bağlamda fark etmiyor artık, hamdolsun!....gerek.... olsun, gerek.... olsun...Neden gerek olsun? Gerek gerekiyorsa olsun olmasın! Ben bile zehirli iğnemi batırırken ekonomi ilkesini gözetiyorum. Yoksa bu kadar gereğin ortaya çıktığı bir durumda nasıl yeterli zehir olsun? Ya gerek .... gerek....ya da....olsun .... olsun olsun, neyimize yetmiyor? Dil kalıplarını bile bol keseden harcıyoruz, sonra gerek olduğunda elimizde bir şey olmuyor! Konuşmak için mi konuşuyoruz? Sözcükleri, kalıpları, dilbilgisi çatılarını boşa harcamak için mi? Böylece elimizde dilsel araç olmasın! Eşekarısı da gelsin bizi soksun! Eh, bu da bir seçim! Belki bu zehire tiryaki ya da şerbetlenmiş olanlar vardır! Olsun! Böylece eşekarısının zehirine de biraz gerek olsun.Türkiye’de hiç değişmeyen bir yara var.(bir haber bülteni)Türkiye’de bir yaranız mutlaka olacak, bu yara da zaman zaman değişecek. Yaralar bir yana, değişmeyen yaralar ne kadar da can sıkıcıdır! Hatta, yaranızdan canınızın sıkılmaması için, üstüne çeşitli maddeler uygulayıp o yarayı zaman zaman kaşımalı, değiştirmeli, geliştirmeli, azdırmalı, yaşatmalısınız. Ne de olsa Türk insanı yarasından sorumludur! Ama bir yara var ki o sürekli değişiyor, kılıktan kılığa giriyor. Hangi çareyi uygularsanız uygulayın, iyileşmiyor, büyüyor, azıyor, denetlenemez duruma geliyor! Eşekarısı zehiri uyguluyorsunuz, gene değişmiyor, iyileşmiyor, kapanmıyor, daha da beter oluyor? Ne yarası mı? Bildiniz! Elbette dil yarası ya da dil (gönül) yâresi bu onmaz yara!.... aracı firmalar aracılığıyla... Arada birşeyler eksik kalmamış mı sizce, Tanrı aşkına? Aracı firmalar aracılığıyla aramak, araya bir şey sokmak, arayı bulmak, arayı yapmak, arayı bozmak falan filan felan fişmekân gibi? Bir şeyin bunca kez yinelendiğini işitmek, gene de bir eksiklik ya da tam olarak anlatılamış bir anlamla karşı karşıya kalmışlık duygusu yaşamak insanı kendi dil ya da anlama yetilerinden kuşku duymaya sürüklüyor. Ne hakları var bizi bunca eksiklik, yetersizlik, anlayışsızlık duygusuna sürüklemeye? Oldu olacak, insan araya bir şey daha sokar da, art arda dizdiği sözcükler arasındaki anlam bağlantısını tam kurar, dinleyene –belki anlatanın kendisine de– hayırlı bir yardımda bulunmuş olur!....birlikte paylaşalım...Bunu ancak mafya üyeleri yapabilir ya da yapmalı... Vurdukları voleyi –tele-vole, uzaktan vurulmuş vole de olabilir bu– birlikte, herkes oradayken paylaşmazlarsa, üyelerden biri kaçak yapabilir, onun için sıkı denetlemek gerekir böyle paylaşmaları. Yani iş paylaşma olmaz da, payla-ma’ya dönüşebilir. Mafyanın paylama’dan çok, hatta paylaşmadan çok yararlandığını biliyoruz. Birinde biri birini paylıyor, öbüründe birşeyler payla-ş-ılıyor. Buradaki –ş–, işteşliği göstermeye yetmiyor mu, Eşekarıları’nın Tanrısı aşkına? O zaman birlikte paylaşmak, örneğin eğlenceyi, öğrenci, işçi vb. Birlik’inde paylaşmak gibi anlamlara gelmeli de, lafımız yerini bulmalı! Buradaki fazlalıktan gelen yanlışı benimle birlikte paylaşabildiniz mi acaba?....felsefik/coğrafik ...fik ...fik ...fik... (sizin için fık, fuk, fük de olabilir)Bu türden fik-fik-lemeler fena halde can yakıyor... Bir kere çok sivri uçları var... Sonra garip bir “sıfatlık” biçimleri var... Felsefî/coğrafî olsalar, Arapça sıfat olacaklar... Ekonomik/politik olsalar Fransızca sıfat olacaklar. Ama sonlarına bir –k taktıkları için yalnızca batıcı, fena halde acı verici, can ve beyin yakıcı oluyorlar. Benim iğnemin ucu da keşke bu kadar batıcık, incitik, zehirleyicik olabilse... Çok zorlarsam olabilir belki?Ortaya.... bir şey yapmak...Ortaya koymak... olabilir. Ortaya sermek... olabilir... Ortaya dökmek de... olabilir. Baklava tepsisini ortaya getirmek de olabilir ve çok iyi olabilir. Ama ortaya göstermek... ortaya sergilemek... nasıl olabilir? Bunu ortaya göstermedikleri için, ben de tam ortada bulunduğum için, gösterilen şeyi neden bir türlü göremediğimi hep merak ediyorum. “Salt çeşitleme üretmek adına ortalarda böyle başıboş dolaşılmaz,” demek geliyor içimden.Pek çok sektör sekte yedi.(TV programı)S-s uyumuna dikkat edin, yalvarırım. Ben sektör değilim, ama hiç sekte yemedim. Sektör olmadığım için mi hiç tadamadım şu sekte denen şeyi? Nemene bir tadı var acaba? Pek çok şeyin sekteye uğradığı ülkemizde, insanlar, firmalar, sektörler, Sekte’ye uğrayıp arada bir sekte yiyecek zaman da bulabiliyorlar demek ki? Eh, afiyet olsun, ya da olmasın. Her şey sizin iyi niyetinize ya da dil duygunuzun esnekliğine bağlı artık!Bu yıl vergiden 5 katrilyon gelir... (gazete başlığı)Gelir mi, gelmez mi? Birisi hesabını yapmış, tahminde bulunuyor, gel-mek fiilini geniş zamanda çekerek bu tahminini bize iletmeye çaışıyor. “Gider” de deseydi aynı dilbilgisel açıklamaya ve anlama varacaktık. Evet, gazete başlıkları kısa ve özlü olmalı, ama anlatmak istediğini kısa yoldan ve eksiksiz anlatmalı. Haberin altını okuyorsunuz: Aaa, meğer bu “gelir”, geniş zamanda çekilmiş fiil değilmiş de, admış. Yani bu yıl vergiden 5 katrilyon “gelir” sağlanacakmış. Bu sağlamayı okurun yapması bekleniyor; gazete demek istediğini tam anlatamıyor. Ben de o gazeteyi, doğrusu, ilk elden doğru haber almak için değil de, kedilerime tuvalet kâğıdı yapmak için kullanıyorum. Bu durumda, kendi iğnemle kendimi sokmam gerekiyor ama ben bu zehirlenmeye dünden razıyım. Birilerinin bunun cezasını ödemesi gerekiyor çünkü!... ‘nın olmalı mı, olmamalı mı? Ya da ne zaman olmalı, ne zaman olmamalı?“Çocuk ve annelerin...” Böyle deyişleri okuyunca ya da duyunca, başlıyorum dört işlemden toplamayı uygulamaya. Neden mi? Hiç bilemiyorum ki kaç çocuk olduğunu! “Çocuğun ve annelerin mi?” “Çocukların ve annelerin mi?” “Ne fark eder?” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ama inanın bana bazen tek çocuk ya da çok çocuk olması çok fark ediyor! “Çocuk”un düşürülmeyeceği zaman var, “çocukların” düşürülmeyeceği zaman var, “çocuklarının” düşürülmeyeceği zaman var! Aynı mantıkla “nın”ın düşürüleceği zamanlar var, düşürülemeyeceği zamanlar var. “Delirdin mi?” diyebilirsiniz. Başkasının yapması gereken hesapları ben yapmak zorunda kaldığım ve hesabı doğrultamadığım zamanlarda, delirmenin eşiğine geliyorum ve iğneme hâkim olamıyorum!


Kitap-lık, Sayı: 63 / Temmuz 2003

1 yorum:

Deniz Gündogan dedi ki...

Yurdanur Salman... Her daim çevik zekası, ince mizahı ve sevecen gözlüklerinin altında dikkatli bakışları...Bir dil "mühendisi"... "çeviri ustası.." Şimdilerde çok çok özlediğim müthiş insan...Assos'ta karşılıklı kahve keyfi yaptığımız o şirincecik evde, karşımızda Midilli'nin ışıkları, önümüzde zaman zaman "scrabble" oyunu... Bazen de işte "Eşekarısı"ndan parçalar... Okurdu.. Çok gülerdik..Onlardan biri.. Yurdanur Hocam'a kucak dolusu sevgilerimle... Bu yaz görüşeceğiz.